9 Ocak 2010 Cumartesi

İstanbul'da Kurtarılmayı bekleyen eskiçağ yapıları

Tahribat türlerinin açıklamaları:
Yapılaşma: Ev, otel, benzinlik, tatil sitesi, park, baraj, fabrika, elektrik direği, doğalgaz hattı, antik yerleşme, çağdaş mezarlık vd.
Ardıl kullanım: Yapının özgün işlevi ve/veya mimarisinin değiştirilerek farklı amaçlar için kullanıldığı durum (kilisenin camiye, manastırın ahıra dönüştürülmesi, sarnıcın depo olarak kullanılması vd.)
Tarım: Her türlü tarımsal faaliyet (ağaçlandırma, ekim, tesviye, toprak çekme, teraslama, sulama kanalı vd.)
Kaçak kazılar: Definecilik
Maden/Ocak: Taş, kireç, kum ocağı vd.
Yol: Anayollar, tali yollar, köy yolları, demiryolları, köprü vd.
Doğal: Deprem, yangın, erozyon, toprak çöküntüsü, bitki örtüsü, dere, nehir taşması vd.
Diğer: Uygunsuz müdahele, restorasyon vd.

Galata Surları: Galata Kulesi’nden çekilen bu fotoğrafta, Galata Surları’nın nasıl bir yapılaşma altında yok olduğunu görüyoruz. Fotoğrafta, Galata Kulesi’nin güneybatısında yer alan iki adet büyük burç / kule okla gösterilmiştir. 1864-65 yıllarından başlayıp günümüze kadar sistemli bir şekilde yıktırılan Galata Surları’ndan geriye bu kuleler, Galata Kulesi ile çevresindeki az sayıdaki duvar kalıntısı, Azapkapı’daki duvarlar ve Yanık Kapı kalmıştır.

Pendik Manastırı: 1973-75 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından kazısı yapılmış çok önemli bir Bizans yapısı: Pendik Manastırı. Hem de tescilli. Pendik’ten Kurtköy istikametine giden Çınardere Viyadüğü’nün Vişne Sokak’la keşiştiği yerde bulunan manastır 1995-96 yılları arasında yapılan viyadüğün ve çevrede inşaatları halen devam eden apartmanların altında yok olmuştur. Fotoğrafta Pendik Manastırını görüyorsunuz!

Aşağıdaki bilgiler http://www.tayproject.org/dosyabizmar.html sitesinden alıntıdır. Tayproject'e çok teşekkür ederim.

Odalar Camisi: Fatih ilçesinde Karagümrük semtinde yer alan yapıdan günümüze neredeyse hiçbir kalıntı kalmamış. 1919 yılındaki bir yangına kadar pek çok değişiklikle kullanılmaya devam edilen yapı, Bizans mimarisi kadar 19. yüzyıl ahşap mimarisi için de önemli bir eser olarak kabul ediliyordu. Bugün yalnızca, Kasım Odalar Sokak üzerindeki evlerin arasında bazı duvarları gözüküyor.



Merdivenköy’deki Yapı: İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, Merdivenköy’de bulunan bu manastır kalıntısı, 2005 yılında inşa edilen bir apartmanın otoparkı olarak kullanılıyor. Özgün kimliğinden ziyade bir çevre düzenleme ögesi haline getirilmiş olan yapının büyük bölümü bu inşaat sırasında yok edilmiş.



Ayakapı Şapeli: 11. ve 12. yüzyıllara tarihlenen Ayakapı Şapeli’nden (Fatih ilçesi, Abdi Subaşı Mahallesi, Ayakapı Sokak) geriye kalanların üzerine bir bina ve bugün kereste deposu olarak kullanılan bir başka yapı inşaa edilmiş. Bu küçük kilisenin, papazların ibadeti yönettiği bölümü olan apsisi, deponun içinde, kereste yığınlarının arasından görülebiliyor. Kiliselerin camiye dönüştürüldüğüne çok tanık olduk ama şapelin keresteci olarak kullanılmasının tek örneği...

Rhegion Sarayı: 5. yüzyıla tarihlenen Rhegion Sarayı pek çok yapıdan oluşan bir yapı kompleksi idi. Bu kompleksin önemli bölümü İstanbul’da, Küçükçekmece’ye bağlı Cennet Mahallesi’nde yer alıyordu. Alıyordu diyoruz, çünkü bugün saraya ait dört sütundan başka hiçbir bir iz yok. Sarayın bulunduğu, “Antika Caddesi” üzerindeki büyük arsa, kültürel emanetlerin nasıl yok edildiğini, tarihten tümüyle silindiğini açıkça gösteriyor.



Antiokhos Sarayı ve Euphemia Kilisesi: Sultanahmet’te bulunan ve 5. yüzyıla tarihlenen bir saray ve kilise yapısı olan bu önemli yapıda 1952-64 yılları arasında —bugünkü İstanbul Adliyesi inşaatı başlamadan önce—aralıklarla kurtarma kazısı yapılmış ve ardından önemli bir bölümü yok edilerek üzerine adliye binası oturtulmuş. Bugün adliyenin otoparkında yer alan ve oldukça bakımsız olan bölümün batısında, 13. yüzyıl sonuna ait olan duvar resimleri 14 sahneden oluşur ve Azize Euphemia’nın yaşam öyküsüyle ona yapılan işkenceleri anlatır. Yapının diğer bölümlerinde yer alan ve yakın tarihe kadar bilinen, fakat bugüne ulaşmayan diğer duvar resimleri gibi bu resimler de acil önlem alınmazsa yok olacak.


Bonos Sarayı: İstanbul’da Fatih semti, Müftü Ali Mahallesi’nde Yavuz Selim Külliyesi yakınındaki kalıntılar bir Bizans sarayına ait. Sarayın içine sığınmış evler ve çevredeki yoğun yapılaşma yakın zamanda saraya ait bütün izleri ortadan kaldıracak.

Boğdan Sarayı: Fotoğrafta gördüğünüz bir 13. yüzyıl Bizans kilisesinin bir bölümü. Fatih ilçesi Draman Caddesi üzerindeki bu kilise kalıntısı bugün oto lastikçisi olarak kullanılmaya devam ediyor! Neredeen nereye. İşte koruma denen şey böyle bir şey olsa gerek. Neredeyse tamamen yok olmuş olan bu kalıntılar, acil olarak koruma altına alınmazsa, bir süre sonra aynı açıdan fotoğraf çekildiğinde, karede sadece “imparatorun araba lastikleri” görünecek...



Sivasi Tekke Mescidi Sarnıcı: İstanbul’un Fatih ilçesinde, Yavuz Selim Caddesi ile Ali Naki Sokağı’nın köşesinde, günümüze ulaşmayan Sivasi Tekke Mescidi'nin altında 5. yüzyıldan kalma dev bir sarnıç bulunmakta. Bugün Sultan Sarnıcı adıyla restoran olarak kullanılan yapı, artık bir sarnıç değil, neresinden bakarsanız bakın

Soğanağa İş Merkezi: Tarihi Yarımada’danın en çarpıcı yıkımlarından birine tanık olunan Laleli’deki Star İş Merkezi’nin altındaki bu yapının Bizans’ın ilk evrelerine tarihlendiği düşünülüyor. 1996-97 yıllarında, Star İş Merkezi’nin inşası sırasında bulunan bu kalıntılarda, henüz ciddi bir bilimsel çalışma yapılmamış. Star İş Merkezi’nin içindeki 50’ye yakın dükkanı taşıması için Bizans’ın üzerine çakılan çelik ayaklar altında ezilen bu yapı, çevredeki diğer iş merkezlerinin ve dükkanların altına doğru devam ediyor. Sizce bu tahribatın daniskası değilse nedi


Konstantinos Lips Kilisesi / Fenari İsa Camisi: 907 yılında Bizanslı bir amiral tarafından yaptırılan bu kilise, 1496 yılında mescide, 1636 yılında da camiye dönüştürülmüş. Fatih ilçesi, Hasan Halife Mahallesi’nde yer alan bu yapı günümüzde cami olarak kullanılmaya devam ediyor. Böylesi bir yapının her yerinin PVC ile kaplanması, içinin halılarla doldurulması ve elektrik/su tesisatlarının mekanlarda yaptığı tahribat, İstanbul’da bulunan ardıl kullanım tahribatlarının en etkilisi olarak belgelendi.


Karpos - Papylos / Menas Kilisesi: 5. yüzyıla tarihlenen kilise, İstanbul’da Samatya semtinde, Nafiz Gürman Caddesi üzerinde yer alıyor. 10 ve 12. yüzyıllar arasında Rahibeler Manastırı olarak kullanılan bu yapının içinde, biri demir atölyesi ve diğeri araba yıkama işleri yapan iki işyeri bulunuyor. İster inanın, ister inanmayın!
Adem İş Merkezi’nin Altındaki Kalıntılar: Eminönü’nde, Balaban Ağa Mahallesi, Ali Şuaip Sokak, No 25’teki Adem İş Merkezi’nin altındaki bu kalıntılara ancak bir tekstil mağazasının içinden ulaşılabiliyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 1990-91 yıllarında yaptığı kurtarma kazılarından hemen sonra verilen izinle inşaa edilen iş merkezinin deposu olarak kullanılan bu kalıntılara ait Bizans Dönemi mimari parçaları, dekoratif amaçlarla üst üste konularak “hoş” bir görüntü elde edilmiş.


Kalenderhane Camii: İstanbul’da 12. yüzyıla tarihlenen önemli Bizans eserlerinden biri olan Kalenderhane Camii’nin hemen kuzeydoğusundaki küçük kilisenin (şapel) içi. Belediyenin temizlik işlerini yapması için taşeron bir şirkete verilen bu bölüm, artık bir kilise ya da dini yapı değil bir depo. Ayrıca bu çok kıymetli çöp arabaları ve süpürgelerin çalınmaması için, yapının girişine, büyük bir demir kapı da yapılmış.


Acımusluk Sokağı Kalıntıları: İstanbul’da, Cağaloğlu Yokuşu ile Cemal Nadir Sokağı’nın kesiştiği yerde, Hobyar Mahallesi’nde yer alan bu görkemli binanın, İstanbul’da ayakta kalmış çok az sayıdaki Bizans sarayından birisinin bir bölümü olduğu düşünülmekte. 1965 yılında, yakınlardaki bir han işaatı sırasında da devamı bulunan ve hemen yok edilen bu güçlü yapı, bugün bile üzerinde kocaman bir “han”ı taşıyor. Yapının içi bugün meşrubat kasalarının deposu olarak kullanılıyor. Botaniates’in sarayından gazoz içmek isteyenlere...

Grand Savur Otel’inin Altındaki Kalıntı: İstanbul’da, Eminönü’nde, Şehzadebaşı Mahallesi’nde 1990 yılında yapılan Grand Savur Otel’inin altındaki bu kalıntıların büyük bölümü otelin kazan dairesi olarak kullanılıyor. Otelin hemen karşısındaki History Otel’in altında da devam eden bu kalıntılar, aslında koruma altına alınmış! Fotoğrafta gördüğünüz gibi yapıyı ayakta tutmak için ortasına sahte sütunlar bile yapılmış, duvarlar betonla güçlendirilmiş. Artık otel müşterileri gönül rahatlığıyla odalarında uyuyabilir.


Beyazıt Kilisesi D: Bugün Laleli’deki İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi anfilerinin bulunduğu binanın zemin katında, kazan dairesinin olduğu bölümde, 11. yüzyıl sonuna tarihlenen bir kilise kalıntısı bulunmakta. Kilisenin tam ortasına da fakülteyi ısıtan kazan konmuş. Hemen bu binanın bitişiğindeki Reşit Paşa Caddesi’nde ise metro kazıları devam ediyor.

Atpazarı Sarnıcı: Fotoğrafta, Fatih ilçesi, Kırmasti Mahallesi’ndeki, Mıhçılar Caddesi ile Keserciler Sokağı’nın kesiştiği yeri görülüyor. Burada, yerin altında, 1978 yılında gerçekleştirilen PTT hattı kazılarında bulunan büyük bir sarnıç var. O dönemde yapılan çalışmalar sonucunda, sarnıcın, sadece orta bölümünün 35x18 metre ölçülerinde olduğu saptanmış. Bugün ise sarnıcın üzerinde, çok sayıda apartman ve iki cadde bulunmakta.

Beyazıt Sarnıcı 1: Beyazıt’ta bulunan üç adet sarnıçtan ikisi Vezneciler’deki alt geçit inşaatı sırasında yok edilmiş. Bunlardan birisi de hemen tünelin başlangıcında, karakol ve elektrik işletmeleri binalarının altında halen görülebilmekte. Doğu–batı doğrultulu iki sütun dizisinin ayakta kaldığı sarnıcın hemen yanındaki büfe, sarnıcın içini, müşterileri için bir oturma mekanı haline getirmiş. Üst kottaki binaların altına doğru devam eden sarnıcın bezemeli başlıkları ve çatısı, bizleri adeta “sarnıç altı döner” yemeğe davet ediyor.





















2 yorum:

  1. İşte İstanbul'da Geç Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemi kalıntılarının içler acısı durumunu görüyoruz. Bir yanda sütünlar diğer yanda su bidonları, işyerleri, sorumsuzluk, vandallık, uygarlık tanımazlık, değer bilmezlik, cehalet, sefalet hepsi bir arada...Sizce İstanbul 2010 Kültür Başkenti olmaya hazır mı?

    YanıtlaSil
  2. Yukarıdaki yorumu 1 sene önce yazmıştım, 2010 kültür başkenti oldu mu? Ne değişti? Zihinler mi? Yapılar mı? Çevre mi? Koruma önlemleri değişti mi? İlgi ve bilgi arttı mı? Tarihsel Coğrafya bilincini eğitim kurumlarına sokabildik mi? Anadolu Uygarlıklarını ranntan ve defineci teröründen koruyabildik mi? Evet var olan tüm yapılar, hatıralar, kütürel miras her şey bozularak değişiyor.

    YanıtlaSil