20 Nisan 2010 Salı

Salacak/Damalis/Bous






























Damalis olarak adlandırılan ve bugün Salacak'a tekabül eden bölgede, Boğaz'dan geçen gemileri kontrol etmek için yapıldığı belirtilen ve Türk'ler zamanında Kızkulesi olarak adlandırılan yapıdan karşıya Sarayburnu'na İmparator Manuel Komnenos tarafından bir zincir çektirildiği rivayeti mevcut.
Kaynak: Bizans Döneminde Üsküdar :Yrd. Doç.Dr. Birsel Sipahioğlu
Salacak ve Damalis isimlerinin anlamlarına gelince; Damalis ismi geç hatta Bizans dönemine kullanılan adı. Salacak isminin ise daha eski Anadolu dillerinden gelme olduğu görülmekte. Tıpkı Eutropi/Kalamış ismi gibi.
Prof.Dr. Bilge Umar Türkiye'deki Tarihsel Adlar kitabında Sala maddesinde diyor ki;
Bu Sala sözcüğü , her ikisi eski Anadolu ve Luwi diline dayanan iki ayrı köken göstermekte.
Sala sözcüğü Luwi dilinde kutlu, güzel geçit anlamındadır. Swa(e)la ögelerinden türetilmiştir. Ela, ila Luvi dilinde geçit, yol anlamına gelir. s ve k harfleri kutlu güzel, anlamındadır. Sala sözcüklerin çoğunda gerçekte Saluwa'dan gelir. Ayrıca Kutlu güzel ışık, pırıltı anlamına da gelmektedir. Özellikle ay ışığının güzel göründüğü yer anlamındadır. Örneğin Ay tanrıçası Selene'nin adı, Hitit belgelerinde anılan Sallusa, Salusna, Saluwantiias gibi yer adlarını da biliyoruz. (Prof. Dr.Hayri Ertem)
Sala ismiyle ilişkili diğer bazı yer adları: Salanda, Salambria, Salamut, Salaberia, Salana/Selene, Salarama, Salba, Salbake, Salbakos, Salda, Salkuma, Salluwatar gibi.
Umar Damalis ismiyle ilgili de şu bilgileri aktarıyor bizlere;
Hellen dilinde "İnek" özellikle yavru inek demektir.
Salacak'la ilgili en önemli kaynak Dionysios Byzantios'un YKY'den Boğaziçi'nde Bir Gezinti adlı kitabında var. (Çeviren: Mehmet Fatih Yavuz)
BOUS (SALACAK BURNU)
Khrysopolis'ten (Üsküdar) sonra dalgalara açık, ileri doğru uzanan bir burun gelir. Birçok gemi ona doğru itilir, çünkü akıntılar Bous adlı buruna karşı aralarında yarışırlar. Orası, gemilerin Avrupa tarafına geçişi için stadyumlardaki yarış başlama noktaları gibi bir yerdir. Bu burunda beyaz taştan bir sütun ve sütunun dibinde bir inek heykeli vardır. Atina'lı komutan Khares, burada hastalanıp ölen cariyesi (Pallake) Boidion'u buraya gömdü. (Orada bulunan) yazıt anlatılanların doğruluğuna işaret eder. Tarihi amaçsız ve vasat hale getirenler, gerçeklerden uzaklaşarak heykelin çok eski bir olayla (Yani mitlerle) ilgili olduğunu düşünürler.


Bazı çok önemli, değerli fotograflar Salacak'lı Sn. Ali KURTULUŞ'a aittir, kendisine çok teşekkür ederim. Bazı fotograflar ise yıllar öncesinde Salacak İskelesi civarında çekilen baş rolünü Sean Connery'nin oynadığı "Şark Ekspresi" filminden.
1970li yıllarda Devrimci romantik hissiyatlar ile yine çok güzel Devrimci dostlukların kurulduğunu hatırlıyorum, ayrıca artık aramızda olmayan, seneler önce yitirdiğimiz, kalbimizde yaşayan Değerli Aktör, Yönetmen ve senarist İHSAN YÜCE'yi de bir zamanlar çok sık görmeye gittiğimi söylemeliyim.



























Yoros Bizans Kalesi/Hieron/Anadolu Kavağı-İstanbul Boğazı



Yoros Kalesi ile ilgili Prof.Dr. Semavi Eyice Bizans Devrinde Boğaziçi adlı yapıtında konuyla ilgili şöyle bir giriş yapmakta;
Bugün Anadolu Kavağı'nda hakim hörgüç şeklindeki bir tepenin üstünü kaplayan Yoros Kalesi'nin bu adı Hieron=Kutsal yer'den aldığı söylenirse de, Zeus'un sıfatı olan OURİOS (Uygun rüzgarlar)'dan aldığı da iddia edilir. Yoros kelimesinin doğrudan doğruya OROS (Dağ) 'dan gelmiş olması da herhalde düşünülebilir ve belki de daha doğrudur. Jason tarafından Boğaz'ın Karadeniz'e açıldığı bu bölgedeki yerde, belki de kalenin bulunduğu tepede 12 Tanrı adına yapılan mabedin bazı parçaları bulunmuştur. Bizans devri içinde yapılmış olmakla beraber, son Bizans devrinde 14. yy. içlerinde 1348den itibaren kısa bir süre için Cenova'lıların eline geçmiş ve aynı yüzyılın sonlarında da Osmanlılar tarafından alınarak tamir edilerek uzun süre kullanılmıştır.
Kulelerinden birinde görülen tuğladan harflerle yazılmış Grekçe kitabe, buranın Bizans inşaatı olduğunu gösterir. 14. yüzyılın başlarında, 1305'te kale, Şile Kalesi ile birlikte Türklerin eline geçmiş, ancak fazla bir süre elde tutulamamıştır. 1348'den itibaren de, Karadeniz ticaret yolu hakimiyetine sahip bulunan Cenevizliler buraya hakim olurlar. Fakat 14. yüzyılın sonlarında, Boğaziçi'nin Anadolu yakasına tamamen hakim olan Osmanlılar tarafından tekrar fethedilmiştir.
Yoros'un tarih içinde sıkça el değiştirdiği anlaşılıyor. Ceneviz idaresinde kaldığına dair belgelerden biri de L. Sauli'nin 1831 tarihli, Ceneviz idaresine dair kitabında yer alan ve Prof. Multedo adında bir kişi tarafından kalenin kapısı üstünden kopya edilen Latince bir kitabe. Tarih kısmı okunamayan bu kitabede "Cenevizli Vincenzo Lercari'nin kutsal burun üzerindeki kaleyi tamir ettirdiği" bildiriliyor.
Doğudan batıya, 500 metre kadar bir uzunluğu olan Yoros Kalesi, Karadeniz'e paralel olarak araziye yerleşir. Kalenin genişligi 6o-130 metre arasında değişir. Bu tahkimat, Boğaz tarafında olanı daha alçak iki tepenin üstünü kaplar. Kalenin en güçlü kısmı, yüksek tepenin, doğuya, yani Anadolu'ya bakan tarafıdır. Bu da Yoros Kalesi'nin, Boğaz girişini kontrol etmek kadar, kara tarafından gelecek bir tehlikeyi karşılamak üzere düşünüldüğünü gösteriyor.
Yoros Kalesi aralarında tuğladan hatıllar olan taş dizileri ile yapılmış. Taşların bir kısmı, antik ve erken Bizans dönemlerine ait yapılardan devşirilmiş malzemedir. Bunların aralarında işlenmiş mimari parçalara da rastlanır. Kalenin esas girişi, doğu tarafında, 120 metre kadar yükseklikteki tepenin üstünde en hakim noktada. Yükseklikleri 20 metre kadar olan yuvarlak iki burç arasında açılan tuğladan kemerli giriş sonraları örülmüş.
Girişteki çifte kulenin içlerinde dört kolu eşit bir haç biçiminde mekanlar var. Her iki kulede de bu mekanların üstlerinde, duvar tekniğinin değişik oluşundan anlaşıldığına göre, geç bir dönemde yükseltilerek birer kat eklenmiş. Güney duvarlarının sonunda, bugün bir kapı açıklığı gibi görünen parça da aslında bir burçtur. Kalıntılardan anlaşıldığı üzere, büyük kulelerin benzeri olarak, içinde haç biçiminde dört kemerli ve kubbeli tonozla örtülü yüksek bir mekan olmalıdır. Bilinmeyen bir dönemde, bu burç yarısına kadar yıkılmıştır. Yoros Kalesi'nin kıyıya kadar indiği ve burada en azından bir iskelesi ile bu iskeleyi koruyan bir burcu olduğuna ihtimal verilebilir. Ayrıca burada hangi döneme ait olduğu anlaşılamayan bir de fenerin bulunduğu, R. Walsh'ın kitabında Th. Allom tarafından yapılan gravürde görülmekte.
Geç bir dönemde örülerek kapatılan ana girişin iki yanındaki haşmetli kulelerin cephelerinde, mermer üzerine kabartma olarak birer yarım ay (hilal) içine, kollarının uçları tomurcuklu haçlar vardır. Her iki taşın da dört köşesinde Grekçe kısaltmalı harfler incelendiğinde, görülür ki, bunlar hakkında şimdiye kadar yazılanlar eksik veya yanlıştır. Karadeniz tarafındaki kulenin üzerindeki harfler "İsa'nın nuru, herkesin nurudur'' anlamına gelen kelimelerin kısaltmasıdır. Marmara tarafındaki kulede ise yine "ışık, nur" kelimelerinin kısaltması teşhis olunur. Ancak XY kısaltmasının hangi kelimeyi ifade ettiği üzerinde bir uzlaşma yoktur.
Çifte burcun kapıya dönen yüzlerinde ise yine mermere işlenmiş bir haçı çevreleyen dairenin içinde de "İesos Hristos Zafer" anlamındaki kelimelerin kısaltmaları yer almıştır. Örülü esas kapının iç tarafında ve yukarıda bir mermer levhada, iki küçük sütun kabartmasına oturan kemer biçiminde bir çerçevenin içinde bir haç vardır. Bunun kolları arasındaki boşluklarda da kısaltma oldukları belirtilen dört harf bulunur. Kaleyi inceleyen gezginler, harflerin Bizans devletinin klasik formülü olan dört B'yi burada teşhis ettiklerini sanmışlardı. Buradaki dört harf, "Ey sahip, despot Mihael Palaeologos'a kurtarıcı ol'' anlamına gelen dört kelimenin başharfleri olarak okunmalıdır. Böylece kalenin, şehir Latinlerden 1261 'de geri alındıktan sonra İmparator VIII. Mihael Palaeologos (hd 1261-1282) tarafından yaptırıldığını ileri sürmek mümkün olabilecektir.
Yoros Kalesi'nde şimdiye kadar hiçbir araştırmacının üzerinde durmadığı veya göremediği bir kitabe daha vardır. Kalenin yukarı bölümünü enine bölen sur duvarının, kuzeydeki burcunun yukarı kısmında tuğlalardan yapılmış çepeçevre iki satır halinde bir yazı bulunur. Burcun sur duvarına bitiştiği köşeden başlayıp, burcun yuvarlaklığını takip ederek, öbür köşeye kavuşan bu tuğla kitabede aralıklı olarak tek tek bazı harfler teşhis edilmektedir. Ama zamanıla ağır tahribat sonucu aralardaki boşluklar büyümüş, bu konuyu çözecek bir araştırmaya ise henüz raslanmıyor. Yalnız böyle bir kitabenin varlığı, bu ara duvarın Ceneviz veya Osmanlı ilavesi olmadığını açıkça kanıtlıyor.


Ceneviz idaresinde kaldığına dair belgelerden biri de L. Sauli'nin 1831 tarihli, Ceneviz idaresine dair kitabında yer alan ve Prof. Multedo adında bir kişi tarafından kalenin kapısı üstünden kopya edilen Latince bir kitabe. Tarih kısmı okunamayan bu kitabede "Cenevizli Vincenzo Lercari'nin kutsal burun üzerindeki kaleyi tamir ettirdiği" bildiriliyor.
Yıldırım Bayezid'in, 1391'de karayoluyla Kocaeli'nden büyükçe bir kuvvetle gelerek Yoros'a çıktığını, buradan da Yahşi Bey'i göndererek Şile Hisarı'nı teslim aldığını Âşık paşazâde yazıyor. Bayezid bundan sonra Yoros Kalesi'ni bir üs gibi kullanıyor. Ardından, Güzelcehisar da denilen Anadolu Hisarı'nı yaptırıyor. Bu, Konstantinopolis'i fethetme yolundaki hazırlıkların en önemli ayaklarından sayılıyor. Kalenin yakınlarındaki ormanlık bölgede, içinde buranın zaptı sırasında şehit düşenlerin mezarları olan bir şehitlik vardı.
1399 yılına gelindiğinde, Mareşal Boucicaut Karadeniz Boğazı girişinde yaptığı akında, o sırada artık Türklerin elinde olan Yoros Kalesi'ne saldırmaya cesaret edemiyor. Yapabildiği şey kalenin eteğindeki köyü yaktıktan sonra geri çekilmek oluyor. 1402'deki Ankara Savaşı'ndan sonra 1. Bayezid'in oğullarından Çelebi Mehmed, kardeşi Musa'ya karşı harekatı sırasında 1414'ten az önce Trakya'ya geçmek için Bizans imparatorundan yardım istiyor, kendisi de Bursa'dan çıkarak Yoros'a gelip konaklıyor.
1391-1414 arasında Yoros Kalesi Türklerin eline geçiyor. İspanya kralının elçisi olarak Timur'un yanına gönderilen Ruy Gonzales de Clavijo, Karadeniz'e açılırken gördüğü kaleyi "El Guirol de la Turquia" olarak adlandırıyor. Buranın bakımlı olduğunu ve içinde bir Türk garnizonu bulunduğunu bildiriyor. Halbuki karşısındaki kale harap ve terk edilmiş durumdadır; kalenin eteğinde, etrafında duvar olan bir kule bulunmaktadır, o kadar... Clavijo'nun yazdığına göre, buradan karşı kıyıdaki bir kuleye zincir gerildiği yolunda bir söylenti vardı. Ama zinciri gören yoktu...
İstanbul'un fethinde Yoros da artık Türk hakimiyetin e giriyor. Osmanlı Devleti'nin hemen her tarafındaki kıyı kalelerini tamir ettiren veya yenilerini yaptıran II. Bayezid burasını da tamir ettiriyor, içine Yoros Kalesi Mescidi denilen bir ibadet yeri yaptırıyor. Sonraları kale dizdarı Mehmed Ağa da bir hamam inşa ettiriyor.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki 28 Recep 984/1576 tarihli bir belgeden, kale ile birlikte buradaki cami, çeşme ve hamamın da tamir edildikleri yazılı. Alman seyyahı, Brettenli M. Heberer 1580'e doğru İstanbul'a geldiğinde kaleyi iyi durumda buluyor ve seyahatnamesine gerçeğe oldukça uygun bir de gravürünü koyuyor. Ermeni yazar P. Ğ. İnciciyan, 18. yüzyılın sonları, 19. yüzyılın başlarında Yoros Kalesi içinde 25 evlik bir Türk mahallesi bulunduğunu, ayrıca muhafız olarak bir dizdar idaresinde 20 kişilik bir müfrezenin de burada kaldığını bildiriyor.

Çifte burcun kapıya dönen yüzlerinde ise yine mermere işlenmiş bir haçı çevreleyen dairenin içinde de "İesos Hristos Zafer" anlamındaki kelimelerin kısaltmaları yer almıştır. Örülü esas kapının iç tarafında ve yukarıda bir mermer levhada, iki küçük sütun kabartmasına oturan kemer biçiminde bir çerçevenin içinde bir haç vardır. Bunun kolları arasındaki boşluklarda da kısaltma oldukları belirtilen dört harf bulunur. Kaleyi inceleyen gezginler, harflerin Bizans devletinin klasik formülü olan dört B'yi burada teşhis ettiklerini sanmışlardı. Buradaki dört harf, "Ey sahip;
despot Mihael Palaeologos'a kurtarıcı ol'' anlamına gelen dört kelimenin başharfleri olarak okunmalıdır. Böylece kalenin, şehir Latinlerden 1261 'de geri alındıktan sonra İmparator VIII. Mihael Palaeologos (hd 1261-1282) tarafından yaptırıldığını ileri sürmek mümkün olabilecektir.
Yoros Kalesi'nde şimdiye kadar hiçbir araştırmacının üzerinde durmadığı veya göremediği bir kitabe daha vardır. Kalenin yukarı bölümünü enine bölen sur duvarının, kuzeydeki burcunun yukarı kısmında tuğlalardan yapılmış çepeçevre iki satır halinde bir yazı bulunur. Burcun sur duvarına bitiştiği köşeden başlayıp, burcun yuvarlaklığını takip ederek, öbür köşeye kavuşan bu tuğla kitabede aralıklı olarak tek tek bazı harfler teşhis edilmektedir. Ama zamanıla ağır tahribat sonucu aralardaki boşluklar büyümüş, bu konuyu çözecek bir araştırmaya ise henüz raslanmıyor. Yalnız böyle bir kitabenin varlığı, bu ara duvarın Ceneviz veya Osmanlı ilavesi olmadığını açıkça kanıtlıyor.
Doğudan batıya, 500 metre kadar bir uzunluğu olan Yoros Kalesi, Karadeniz'e paralel olarak araziye yerleşir. Kalenin genişligi 6o-130 metre arasında değişir. Bu tahkimat, Boğaz tarafında olanı daha alçak iki tepenin üstünü kaplar. Kalenin en güçlü kısmı, yüksek tepenin, doğuya, yani Anadolu'ya bakan tarafıdır. Bu da Yoros Kalesi'nin, Boğaz girişini kontrol etmek kadar, kara tarafından gelecek bir tehlikeyi karşılamak üzere düşünüldüğünü gösteriyor.
Yoros Kalesi aralarında tuğladan hatıllar olan taş dizileri ile yapılmış. Taşların bir kısmı, antik ve erken Bizans dönemlerine ait yapılardan devşirilmiş malzemedir. Bunların aralarında işlenmiş mimari parçalara da rastlanır. Kalenin esas girişi, doğu tarafında, 120 metre kadar yükseklikteki tepenin üstünde en hakim noktada. Yükseklikleri 20 metre kadar olan yuvarlak iki burç arasında açılan tuğladan kemerli giriş sonraları örülmüş.
Girişteki çifte kulenin içlerinde dört kolu eşit bir haç biçiminde mekanlar var. Her iki kulede de bu mekanların üstlerinde, duvar tekniğinin değişik oluşundan anlaşıldığına göre, geç bir dönemde yükseltilerek birer kat eklenmiş. Güney duvarlarının sonunda, bugün bir kapı açıklığı gibi görünen parça da aslında bir burçtur. Kalıntılardan anlaşıldığı üzere, büyük kulelerin benzeri olarak, içinde haç biçiminde dört kemerli ve kubbeli tonozla örtülü yüksek bir mekan olmalıdır. Bilinmeyen bir dönemde, bu burç yarısına kadar yıkılmıştır. Yoros Kalesi'nin kıyıya kadar indiği ve burada en azından bir iskelesi ile bu iskeleyi koruyan bir burcu olduğuna ihtimal verilebilir. Ayrıca burada hangi döneme ait olduğu anlaşılamayan bir de fenerin bulunduğu, R. Walsh'ın kitabında Th. Allom tarafından yapılan gravürde görülür.

Kaynaklar: Bizans Devrinde Boğaziçi, Prof. Dr.Semavi Eyice-Yeditepe yayınları 2. baskı 2007