25 Şubat 2011 Cuma

Hagia Sophia/Aya Sofya














AYA SOFYA ile ilgili bir bölüm açmak oldukça zor ve zahmetlidir, Dünya'nın en önemli tarihsel mimari yapılarının başında gelen AYA SOFYA ile ilgili azıcık, genel geçer bilgileri sıralamak veya hakkında ilk akla gelen övgüleri sıralamak bence pek doğru değil. Ben bu bölüme AYA SOFYA ile igili ilginç makale ve bilgileri yüklemeyi düşünüyorum. Ayrıca bulabildiğim eski Aya Sofya fotograflarını de sizinle paylaşmayı düşünüyorum. Ayrıca aradıklarım eski Aya Sofya iç mekan, enteryör fotografları.
Aşağıda bizansbizans.com sitesinde bulduğum güzel, etkili bir makale var, onu sizlerle paylaşmak istedim, şimdilik.


Aya Sofya denildiği vakit kilise, camii ya da müze terimini ilave etmek nedense pek yerinde gelmiyor. Çünkü burası yüzyıllardır farklı toplum ve inançları barındırmış gezip gören herkeste büyük saygı uyandırmış gökkubbeyi andıran bir mekan. Burada kah bir imparator tacını giyip imparatorluk ünvanını almış , kah bir sultan hutbe okutmuş, bir Bizanslı vaftiz olurken bir Latin (Henricus Dandolo) için mezar olarak kullanmış…
Yapıma başlandığı tarih ve bitiş süresi de çok tartışılmıştır. İlk yapılmış hali günümüzdeki bilinen Aya Sofyadan oldukça farklıydı. İmparator Konstantinus zamanında inşası yapılan Aya İrini ve Ayasofya kiliselerinden Aya sofya ( ki daha önce Teodosius II zamanında da bir onarım görmüştür) 532 yılında meydana gelen Nika isyanı sırasında neredeyse tamamen yanmıştı. Jüstinyen büyük bir imparatordu ve büyük bir eser bırakmak istiyordu. Bu sebeple eskisine göre daha farklı görünüşlü ve çok daha ihtişamlı bir bina yapmılması için kolları sıvadı. Vakit kaybetmek istemiyordu ve bu sebeple daha önce başarılı çalışmalarını gördüğü Trallesli ( Aydın) Anthemius ve Miletoslu ( Milet) İsidorus’u bu iş için görevlendirdi. Çalışmalar 23 Şubat 532’de büyük bir hızla başladı ve imparatorluğun her yanından inşaat işinden anlayan ustalar Konstantinopolis’e toplandı. Bazı kaynaklar 5000 bazıları ise 10000 kişinin bu işte görev aldığından bahsediyor fakat kesin olan şu ki 5 yıl gibi bir sürede bu muhteşem yapının Bizanslıların hizmetine (27 Aralık 537’de) girmesidir.
Yapı o döneme kadar inşa edilip daha sonra yanmış olan önceki halinden oldukça farklı tasarlanmıştı. Dört büyük sütun ve bunları bağlayan kemer üzerine oturtulmuş kubbesi ile ihtişamlı bir görüntüsü vardı.
Gün ışığını oldukça geniş bir açıyla içeri almaya olanak veren dahice tasarlanmış pencereleri sayesinde ziyaretçilerin nefesi kesiliyordu. İnşaatın başladığı günden itibaren imparator sürekli olarak kontrole gidip tanrıya bu binanın bitişini kendisine göstermesi için dua ederdi. Ve Ayasofya hizmete girdiği gün sevinç ve heyecanla kollarını yukarıya kaldırıp –“Şimdi seni aştım Süleyman!!!” demiştir.
Açılışından neredeyse tam 21 yıl sonra 14 Aralık 557’de meydana gelen bir depremde doğu tarafından kubbeyi destekleyen kemerin kırılması ile kubbe kutsal masanın ( Altar) üzerine çöktü. Bu kez onarım için yeğen İsidorus görevlendirildi. İlk kubbe zeminden 55 metre yükseklikte inşa edilmişti. Genç İsidorus daha hafif malzemeler kullanarak ve kemerleri sağlamlaştırarak hem kubbeyi yükseltti hem de kubbe çapını arttırdı. Nihayet 562 yılında yeniden başkentlilerin hizmetine açılan kilise günümüze kadar ulaşan son şeklini de böylece almış oldu.
Şüphesiz ki Aya ofya Bizanslıların yaşantısında büyük yer kaplıyordu. Vaftizden evlilik törenine ve cenazeye kadar hayatın her alanında Aya Sofya vardı. İçinde hala sağlam halde bulunan mozaikler günümüzde ziyaretçilerini o dönemin sanatına kendini hayran bıraktırıyor. Ünlü Fransız tarihçi Alfred Rambard bir yazısında “-Konstantinopolis’de, üç muhteşem yapı vardı; Tanrı’nın Aya Sofyası, imparatorun altın salonlu sarayı ve insanların hipodromu. Gerçekten de yaşamın 3 merkezi vardı; Aya Sofya, saray ve hipodrom.
10. ve 14. yüzyıllarda meydana gelen depremlerde büyük hasar almış olan Aya Sofya Osmanlıların şehre hakim olmasından itibaren camiiye dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm sırasında mozaiklerin üstüne astar olarak 5-6 kat beyaz kireç geçilmiştir. Belki sırf bu sebeple şu an eşi benzeri olmayan mozaikler aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen dış etkenlerden etkilenmeyip günümüze kadar sağlam olarak ulaşabilmiştir.
Alıntı: bizansbizans.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder