31 Ekim 2012 Çarşamba

Antik Kalkhedon Irmağı/Kurbağalıdere ve Köprüleri








TAHTAKÖPRÜ 
Fenerbahçe Stadı'nın önündeki köprü önce tahtadan yapılmış bir köprü imiş.Ağır vasıtaların olmadığı,Kadıköy'deki otomobil sayısının 10 taneyi geçmediği1920 yılında bu köprüden enen çok at arabaları geçermiş..Osmanlı döneminde yapıldığı gerçekmiş.Enine dizilmiş tahtaların çivileri zamanla gevşemiş,tekerlek bir ucuna basınca diğer ucu havaya kalkarmış,çürümüş korkuluklara dayanmamaya özen gösterilirmiş. 
1927 -1928 yıllarında Suadiye ile Kadıköy arasında MURAT  ve SUHULET otobüsleri işlemeye başlayınca)önce köprü revizyona tabi tutulmuş.İlerki yıllarda tramvay hattı için beton yapılmış ve genişletilip bugünkü halini almış. 
Tahtaköprü'den iki yüz metre ilerde,Kuşdili çayırı'nın başında alçak,dar,üzerinden sadece insanların geçebileceği bir köprü daha varmış.Pek işlek değilmiş, Köprüden hemen sonra Fenerbahçe  Kulübünün yanan lokali,onun  da bitişiğinde Hamdi'nin Gazinosu varmış.Uzun zaman tahtadan yapılmış olarak kullanılmış olan köprü, Kurbağalıdere'nin ıslah planı ile betona dönüştürülüp,genişletilmiş,fakat yine de yalnızca insanlar için kullanılır halda bırakılmış.45 yıl kadar önce şiddetli yağan yağmurlar dolayısıyla dere yükselmiş,akıntı bu köprüyü Tahtaköprünün altına sıkıştırmış.Ters dönmüş bir masa gibi tablası aşağıda bacakları yukarda bir vaziyette günlerce durmuş,sonra sökülüp kaldırılmış. 

TAŞKÖPRÜ 
Mahmut Dede Türbesi'nin karşısında, Fenerbahçe stadı'nın arkasından geçen yola uzanan yarı ahşap köprü 1920lerde çökmüş olup, kullanılmaz bir haldeymiş.Arabalar derenin sığ yerinden geçermiş.1928 yılında tamamı  ve korkulukları taşdan yapılmış ve o yıldan sonra "TAŞKÖPRÜ"adını almış. 
Geceleri ışıksız olan bu köprüden kimse geçemezmiş.Papazın bağı ile Fenerbahçe Stadyumu arkasındaki cadde gündüzleri bile tehlikeli olduğundan Taşköprü geceleri am bir sessizliğe gömülürmüş. 
Köprünün iki başı da mezarlıkmış.Zaten aşağıdaki fotoğraflardan "cimetieres turques a Kourbali-Dere yazılı olanında göreceksiniz.Kadıköy'deki Atatürk Köprüsüne giden yollar yapılıncaya kadar bu Taşköprü kullanılmış.Çok sağlam bir yapı olan bu köprü yollar yapılınca yıkılmış ve Kurbağalıdere kanal haline getirilmiş. 
Taşköprünün yüz metre  kadar ilerisindeki köprüden yalnız tren yolu geçermiş.Oldukça yüksek yapılmış olan bu demiryolu köprüsü sonradan değiştirilmiş........ 
ALINTI ve KAYNAK:Bizans Metropolünde ilk TÜRK Köyü-KADIKÖY-Dr.Müfid EKDAL 
Kadıköy Belediye Başkanlığı Kültür Yayınları 1996 


22 Ekim 2012 Pazartesi

Vona/Perşembe,Yason Kilisesi



VONA: İlçe merkezi PERŞEMBE'nin 1945 öncesi ismi VONA. Kasabanın doğu yanındaki Limana da VONA LİMANI denmekte. Karadeniz Kappadokeia/Pontos kitabındaki bilgilere göre Bilge Umar, VONA'nın ilk çağdaki isminin BOONA olduğunu, CRAMER'in c.I s. 278inden alıntılayarak vurgulamış. Hellen dilinde "sığır/inek yeri" anlamında bir BOON sözcüğü varsa da anlamını saptayamadığını söylüyor, Umar. VONA Antik kentinin MİLET'li kolonistlerce kurulduğu sanılıyor. En belirgin kalıntı sapasağlam durumdaki YASON KİLİSESİ...



Yason Kilisesi Perşembe ilçesinde, muhteşem peyzajlı Çaka Mevkii Yason Burnu’nda. XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır.

Kesme ve moloz taştan yapılan kilise üçer sütunlu iki sıra sütun dizisi ile üç nefe bölünmüş. Dikdörtgen, bazilika planlı. Çatısı kırma taştan. Batıdan girişli.Batı girişinin üzerinde pembe bir taşa rölyef olarak olarak karşılıklı iki hayvan figürü işlenmiş. Kilisenin güney ve batısında da iki ayrı girişi de var.Apsis üç bölümlüdür. Duvar ve pencere pervazları gri renktedir.

1991de çatısının bir kısmı çökmüş ve altı sütundan iki tanesi devrilmiş.









 Bu güzel fotograflar için Turuncu Mavi Gonalı Orhan Soylu'ya çok teşekkür ederim.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Limyra'da (Zemuri) Kafi Baba Bektaşi Mezarı, Tekkesi








Limyra'nın Bizans çağı doğu kentinin biraz dışında, Kaineus Mezarının ve nekropol ııı'ün hemen yakınında kentin geç dönem tarihinden kalma bazı kalıntılar bulunur. 
İncir ağaçlarının ve çalılıkların arasında yarı yıkılmış bir yapı kompleksidir. Limyros nehrinin geçtiği ve halkın gezdiği , serin ve gölgelik bir yerde, KAFİ BABA BEKTAŞİ TEKKESİ'dir adı. Burası, Lykia'nın Türk-İslam kolonizasyonu döneminden kalma, kültür tarihi açısından ilginç ve çekici bir yerdir. Lykia'da Bektaşiliğin ortaya çıkışı erken 15. yy'a aittir. 
Kafi Baba Bektaşi tekkesiyle ilgili geniş bir bilgi LİMYRA'da kazı başkanlığı yapan  JÜRGEN BORCHARDT'ın LİMYRA/ZEMURİ TAŞLARI adlı Arkeoloji ve Sanat Yayınları'ndan yayınlanan yetkin incelemesindedir.  Aşağıda samimi ve ilginç  bir yazıyı göreceksiniz. 








KAFİ BABA BEKTAŞİ MEZARI
Kâfi Baba’nın türbesi Finike’nin 8 km. kuzeyinde Yuvalı köyü yakınında LİMYRA/ZEMURİ antik kentinin bulunduğu Saklısu'nun 
gözesinin hemen yanında bulunmaktadır. Yuvalı'da Abdallar oturmaktadır.
Türbenin 1960’ta onarılmış olan baştaşı kırıktır. Süleyman Erten tarafından türbenin kitabesi okunmuştur. Kitabe’de;
(Piri Sani hazreti Abdal Mûsâ Hâdimi
Gülşen-i zar içre esrarı hakayık mahremi
Aşkeri o şahın devlet eyyâmında
Kafi Baba iş bu erin namına
Seyyid İbrahim dede ol pişvayı müminin
Siyusal mesnedinde olmuştu hemnişin
Tarihtir şeş cihanın paşhanı dideban 1231)
yazılıdır. Kimilerince Abdal Musa Türbesi diye anılsada türbe Kâfi Baba’ya aittir.
Türbenin kuzeyinde 1,75 m. yüksekliğindeki derviş mezartaşı 12 segmanla süslüdür. 1812 yılında ölen Hasan Baba’ya aittir.
Söylenceye göre, Kâfi Baba Kaygusuz Abdal'ın 40 dervişi ile birlikte Mısır'a gitmiştir. Mısır Sultanı'nın kızını ölümcül bir hastalıktan kurtarmış; Mısır Sultanı kendisini ödüllendirmek isteyince, elinde bulunan boynuz şeklindeki şişeyi yağla doldurmasını söylemiştir. Şişeyi bir türlü dolduramışlar; bunun üzerine Baba, kâfi, kâfi demiştir. Şişe birden yağla dolmuş; babanın adı da Kâfi Baba kalmıştır.



Limyra Örenyeri

harita1.jpg
1 - NEKROPOLLER

2- AKROPOL

3- AKROPOL KİLİSESİ

4- PERİKLE HEROONU

5- YAMAÇ EVLER

6- TİYATRO

7- KATABURA MEZARI
8- PTOLEMAION

9- ZAFER TAKI

10- HAMAM

11- KAFİ BABA TÜRBESİ

12- BAZİLİKA

14 - GEÇ DÖNEM SURLARI

15- LİKYA SURLARI
Antalya İli, Finike İlçesi, Turunçova ve Sahilkent Beldeleri sınırlarında yer alan Limyra Antik Kenti, Toçak Dağı'nın güney eteklerinde, genellikle erken dönem yapıların yer aldığı akropol ile onun hemen güneyinde, şimdi karayolu ile ayrılan düzlükte Roma ve Bizans Çağı surları içinde kalan alanı kapsamaktadır.


Limyra'nın adı, Likçe yazıtlarda "Zemuri" olarak geçer. Bu da şehrin en azından İ.Ö. 5. yy.dan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtıdır. Şehrin en aktif dönemi, İ.Ö. 4. yy.ın ilk yarısında Likya Kralı Perikle zamanıdır ki, bu dönemde Limyra, Likya'nın başkenti durumundadır. Bölge ile ilgili tarihi kayıtlardan; Perikle'nin Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraşğı yıllarda Pers hâkimiyetinin söz konusu olduğu, ancak bu hâkimiyetin sadece sözde kalarak diğer şehirler gibi Limyra'nın da büyük bir serbesti içinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Perikle Döneminden sonraki parlak devrini İ.S. 2. ve 3. yy.larda yeniden yaşayan Limyra, zaman zaman depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan şehir, 8. ve 9. yy.larda Arap akınları sonrasında terk edilmiştir.

j Limyra Antik Kenti, 1970 yılından beri Avusturyalı arkeologlarca kazılmaktadır. Değişik dönemlere ait buluntular, hem bölge tarihini aydınlatmış hem de Antalya Müzesine çok önemli buluntular kazandırmıştır.

Antik kentin en kuzeyinde yer alan akropol, kuzeyde bir iç kale ile aşağı kaleden oluşmaktadır. Aşağı kalede, sur, sarnıçlar, Bizans kilisesi ve Perikle Heroonu yer alır.

İ.Ö. 4. yy.a tarihlenen Kral Perikle'ye ait anıt mezar, mimarisinin Xanthos'taki Nereidler Anıtına benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesinde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder. Akropolün düzlüğe ulaşğı yerde Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarında, orijinali Hellenistik döneme ait olan, İ.S. 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır.

Karayolunun güneyi; Limyros çayı ile doğu ve batı olmak üzere bölünmüş iki ayrı ada halindedir. Limyros'un batısındaki Erken Bizans dönemi suru içindeki alan doğudakine göre daha eski kalıntılar içermektedir. Surun güney duvarı içerisinde "Ptolemaion" adlı yapı ortaya çıkarılmıştır. Hellenistik Dönemde yapılan bu anıt ve ona ait Antalya Müzesinde sergilenen plastik eserler, Limyra kazılarının son yıllarda ele geçmiş önemli buluntularıdır. Bu alanda yer alan bir diğer önemli yapı ise İmparator Augustus'un manevi oğlu Gaius Caesar'ın İ.S. 4 yılında yapılmış olan anıtsal mezarıdır. Bu anıt, Gaius Caesar'ın Kudüs'ten Roma'ya dönerken Limyra'da ölmesi nedeni ile inşa edilmiştir. Cenaze veya içinde küllerin bulunduğu ume Roma'ya götürülmüş ve onun anısına içinde naaşı olmayan anıtsal mezar yapılmıştır. Anıt mimarisinin yanında, onu çevreleyen mermer kabartmaları ile ünlüdür ki, bunlardan Antalya Müzesinde sergilenen yüksek kabartma, Augustus Dönemi realizmini sahnelemesi açısından mükemmel niteliktedir. Limyra, Likya Bölgesinin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir. Antik kentte 400'ü aşkın kaya mezarı yer almakta ve çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle ismen bilinmektedir.



Panagia Kilisesi - Yunda/Cunda - Ayvalık


Deniz tarafından, Saint İoannis/Tavuk Adası ve Dalyan Boğazı girişinden baktığımızda, Yunda/Cunda'nın yerleşiminin tepeye yakın bir yerinde, değirmenin alt tarafına doğru tarihsel bir kalıntı göze çarpmakta.
PANAGİA/PANAYA Kilisesi, Nesos ve çevresindeki mimari ögelerinin geç dönemlerini yansıtan bir yapı. Altında eskiçağ yapı kalıntılarının varlığını düşündürtmüyor değil. En üst bölümünde Aya Yannis ve değirmen uzanmakta. Çevrede ve Nesos'un bazı bölümlerinde geç dönem yanısıra şipoli malzemeye, özellikle girişte ve Pateriça'da Roma izleriyle keramiklere rastlanmaktaysa da Cunda, hala derin bir bilimsel çalışmayı hakediyor.  Konumu ve manzarası muhteşem. PANAGİA,Yunda/Cunda/Nesos Adası'nın yukarı bölümünde, Bakkal Sokağı'nın başında. Yapım yılının 1850 olduğu yazılı. Görünürde görkemli üç duvarı ve apsisi kalmış, pencerelerin içinden tüm adayı izlemeli. Bazı kayıtlarda Aya Triada diye geçiştirilmiştir. Bilimsel bir kazı ve restorasyonu bekleyen bir önemli yapı.






















Aya Triada Kilisesi,13 Nisan Caddesi - Ayvalık




















 Sokak bugünkü 13 Nisan adını, Atatürk'ün kente bu sokaktan girmesi nedeniyle almıştır. Eski Ayvalık Sahil yolu yapılmadan önce 13 nisan caddesi en önemli ana yolmuş. 

Eskiden kentin ana aksı olan bu sokak, sahil yolunun açılmasıyla önemini yitirmiş görünüyor. Ünlü yazar Venezis'in doğduğu ve yaşadığı ev, kilisenin hemen karşısında korunmuş bir durumda yaşıyor.
İki katlı bir kilise. Alt katı sarımsak taşlı,  diğer dini yapılarda pek rastlanmayan bir biçimde üst kat bağdadi teknikle inşa edilmiş. Tavan süslemelerinde de ahşap malzeme kulanılmış. Kilise tam bir izbelik halinde, sahip çıkılmasını, 
Restorasyonu ve çevresindeki kazı projesiyle Ayvalık arkeolojisine ve turizmine kazandırılacağı günü bekliyor.




"Aya Triada Kilisesi, Ayvalık merkezinde Kazım Karabekir Mahallesinde yer almaktadır. Kilise düz zeminde geniş bir alan üzerine uzunlamasına dikdörtgen planlı düz çatı tipinde inşa edilmiştir. Kilisenin arsa alanı 2000 m², zemin oturum alanı 400 m²’dir. Kentteki kiliseler içerisinde en yüksek dördüncü kilisesidir.
Aya Triada Kilisenin dıştan boyu 23.00 m eni ise 18.20 m’dir. İbadet mekânı içten 19.40m. eni ise 12.75m.’dir. Kilisenin yüksekliği ise 17 m. dir.

Kilise, dikdörtgen planlı uzun bir yapıdır. Batı ve doğu cepheleri diğer cephelere nazaran daha geniştir. Naos dikdörtgen planlı olup iki yan ikide orta nef bulunmaktadır. Nefler doğu batı yönünde aynı hizada yer almaktadır. Taşıyıcı sütunlar ahşap üzerine alçı kaplama tekniği ile sütun başlıkları ise kartonpiyer tekniği ile yapılmıştır. Sütunların başlıkları korint tipindedir. Sütunların üst kısmında alçı panolar yer almaktadır.
Bu panolarda tıpkı Taksiyarhis kilisesinde olduğu gibi aziz ikonalarının yer aldığı düşünülmektedir. Panolar günümüzde alçı ile kaplanmıştır.
Ana giriş Naosun batısında çift kapıdan sağlanmak- tadır. Naosun doğusunda ise üç basamakla çıkılan bema bölümü yer almaktadır. Kilisenin tek apsisi doğu kısmındadır, batıda ise narteks yer almaktadır. Kilise tekel tarafından depo olarak kullanıldığı dönemlerde, kilisenin naosu tahta döşemelerle iki kat haline getirilmiştir.
Galeri naosun batısındaki son iki sütunun üzerinde yer alırken, narteksin üzerinde U şeklinde yer almaktadır. Galeriye çıkış naosun içinden merdivenle sağlanmaktadır. Galeri bölümünde beş pencere bulunmaktadır. Kilisenin üç girişi de batı cephesindedir.

Aya Triada Kilisenin alt katları kesme taştan yığma tekniği ile üst katları ise bağdadi tekniği ile yapılmıştır. Kilise içte düz ahşap tavan, dışta ise kırma çatı ile kapatılmıştır. Apsisin örtüsü içte yarı kubbe, dışta ise yarım konik çatıdır. Orta nef dıştan kırma çatı, içte düz ahşap tavanla yan nefler ise orta neften eğimli ahşap örtü ile kapatılmıştır. Kilisenin duvarlarında ise bölgede bu tür yapı duvarlarında sıkça kullanılan sarımsak taşı kullanılmıştır. Orta nefin üst bölümlerinde ahşap malzeme kullanılmıştır.
Naosun tavanı diğer kısımlardan farklı olarak ahşap işçiliği ile süslenmiştir. Galeride aynı şekilde ahşap örtü ile kapatılmıştır.
Kuzey ve güney bölümünde beşer pencere yer almaktadır. Pencere sövelerinde sarımsak taşı kullanılmış olup, pencereler ahşap ve dışarıdan demir parmaklıklarla kapatılmıştır. Demir parmaklıklar ahşap kepenklerle örtülmüştür. Bema bölümüne açılan kapı depo olarak kullanıldığı dönemlerde kapatılmıştır. Doğu cephesinde apsis oluşturularak ortasına pencere açılmıştır. Bu pencerede depo olarak kullanıldığı dönemde kapatılmıştır. Kilisenin dışında sol tarafında kilise çeşmesi bulunmaktadır
Aya Triada Kilisesi uzun yıllar Tekel tarafından depo olarak kullanıldığından iç kısmında işlevsel veya mimari özelliklerine ait kalan birkaç küçük iz okunabilse bile asıl öğeler tamamen tahrip olmuştur. Kilisenin iç kolonlarındaki çatlamalar ve dökülmeler, ikinci katın merdiven ve zeminindeki kırılmalar, çatı kısmında ki çökmeler ve yağan her yağmurun içeriye akması kilisenin ayakta kalmasını zorlaştırmaktadır"




Makale...
(http://ayvalikturizm.blogspot.com sitesinden alıntıdır